-
1 karaya oturmak
комга терәлү -
2 karaya oturmak
v. run aground, be stranded, strand, be aground, run ashore, take ground, pile up, shipwreck -
3 karaya oturmak
to run ashore, to run aground, to ground, to strand, to be stranded -
4 run ashore
karaya oturmak -
5 take ground
karaya oturmak -
6 run ashore
karaya oturmak -
7 take ground
karaya oturmak -
8 комга терәлү
karaya oturmak -
9 stranden
karaya oturmak -
10 run aground
karaya oturmak -
11 run aground
karaya oturmak* * *((of a ship) to become stuck on rocks etc.) karaya oturmak -
12 προσαράζω
karaya oturmak, karaya oturtmak -
13 kara
Iсу́ша, земля́karaya ayak basmak — ступи́ть на зе́млю, вы́садиться на бе́рег
karaya çıkarmak — вы́садить на бе́рег
karaya düşmek — быть вы́брошенным [волно́й, тече́нием] на бе́рег
karaya vurmak — би́ться о бе́рег
II 1.karada ölüm yok — на су́ше сме́рти нет ( после всего пережитого невозможно встретиться со смертью на суше)
1) чёрныйkara boya — чёрная кра́ска
kara derili — черноко́жий
2) сму́глый, тёмныйkara kız — смугля́нка
3) перен. тяжёлый, мра́чный, чёрный2.kara düşünceler — мра́чные мы́сли
бесче́стье, позо́р, пятно́••- karalar giymek
- kara çalmak
- kara sürmek
- kara düşünmek
- kara kedi geçti
- aralarından kara kedi geçti -
14 be stranded
v. karaya oturmak* * *1) ((of a ship) to go aground: The ship was stranded on the rocks.) karaya oturmak2) ((also be left stranded) to be left helpless without eg money or friends: He was left stranded in Yugoslavia without his money or his passport.) zor durumda kalmak -
15 kara
kara1 Land n; Festland n; Erd-;kara birlikleri Heerestruppen f/pl;kara iklimi Landklima n;karadan auf dem Landweg; zu Lande;karaya ayak basmak, karaya çıkmak an Land gehen, landen;karaya oturmak auflaufen, stranden;karaya vurmak an Land gespült werdenkara2 schwarz; dunkel(häutig); fig unheilvoll, bös, finster, schwarz;kara gün dostu Freund m in der Not;kara haber Hiobsbotschaft f;-i kara listeye almak fig auf die schwarze Liste setzen;kara para schwarzes Geld;kara yağız schwarzbraun; fig kräftig, stämmig;kara(lar) bağlamak (oder giymek) sich schwarz kleiden, Schwarz tragen -
16 strand
n. sahil, kıyı, halat bükümü, ip teli, iplik, saç teli, saç tutamı, boncuk dizisi, aşama————————v. karaya oturtmak, başarısızlığa uğramak, karaya oturmak, bükmek (ip vb.), telini koparmak (kablo vb.)* * *1. karaya otur (v.) 2. tel (n.)* * *I [strænd] II [strænd] noun(a thin thread, eg one of those twisted together to form rope, string, knitting-wool etc, or a long thin lock of hair: She pushed the strands of hair back from her face.) iplik, tel -
17 pile up
birikmek, yığmak, karaya oturtmak, kayalara çarpmak, haşat etmek, karaya oturmak, kaza yapmak, bindirmek* * *biriktir* * *(to make or become a pile; to accumulate: He piled up the earth at the end of the garden; The rubbish piled up in the kitchen.) yığ(ıl)mak, birik(tir)mek -
18 shipwreck
n. deniz kazası, gemi enkazı, yıkılma, bozulma, mahvolma————————v. karaya oturtmak, karaya oturmak, kaza yapmak (denizde), mahvolmak, harap olmak, yıkılmak* * *1. kazaya uğra (v.) 2. gemi enkazı (n.)* * *1) (the accidental sinking or destruction of a ship: There were many shipwrecks on the rocky coast.) deniz/gemi kazası2) (a wrecked ship: an old shipwreck on the shore.) gemi enkazı -
19 kara
kara s\kara göründü! Land in Sicht!\karaya çıkmak an Land gehen\karaya oturmak naut auflaufen\karalar giymek [o bağlamak] schwarz tragen, (ganz) in Schwarz gekleidet seinbirine \kara çalmak jdn anschwärzen\kara boya schwarze Farbe\kara \kara düşünmek trüben Gedanken nachhängen\kara mizah schwarzer Humor -
20 ground
yer, zemin; toprak; alan, saha; zemin; temel, esas,(gemi) karaya oturmak; karaya oturtmak; (uçak vb.) yerde kalmaya zorlamak, kalkisina olanak tanimamak; toprak hatti baglamak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
karaya oturmak — gemi denizin sığ bölümüne saplanıp kalmak Olan olmuş, bizim teknenin bir yanı, pamuk şiltelere serilir gibi karaya oturmuş. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
gemi karaya oturmak — gemi, sığ bir yere saplanıp kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kara — 1. is. 1) En koyu renk, siyah, ak, beyaz karşıtı 2) sf. Bu renkte olan Kara gözlüm efkârlanma gül gayri / İbibikler öter ötmez ordayım. B. S. Erdoğan 3) Esmer 4) sf., mec. Kötü, uğursuz, sıkıntılı 5) mec. Yüz kızartıcı durum, leke 6) mec. İftira… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gemi — is., den. Su üstünde yüzen, insan ve yük taşımaya yarayan büyük taşıt, sefine Yük gemisi. Savaş gemisi. Birleşik Sözler gemi adamı gemi aslanı gemi bozma gemi çıkışı gemi enkazı … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuruda kalmak — deniz alçaldığında gemi karaya oturmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
baştan kara etmek — den batma tehlikesi karşısında, gemi başını karaya vurup oturmak … Çağatay Osmanlı Sözlük